AshaBi
Sunucu Sahibi
Kadının birinin tek bir oğlu vardı. Günün birinde genç delikanlı ağır bir hastalığa yakalanır. İki gözü iki çeşme, oğlunun yastığı başında ağlayarak uykusuz geceleri ağaran tanyerine bağlarken oğluna şifa vermesi için Allah'ına durmadan dua ediyordu.
Bir gün oğlu iyileştiği takdirde canlı olarak yedi günlüğüne mezara girmeyi Allah'a adadı. Günlerden bir gün kadının neredeyse ümidini tamamen keseceği bir sırada genç delikanlı iyileşiverdi. Kadın hudutsuz sevinçler içinde Allah'a şükürler ediyorsa da tatbiki oldukça zor ve hatta tehlikeli adağını yerine getirmeye yanaşmıyordu.
Bir gece rüyasına giren meçhul bir ses kadına sert ve ciddî bir ifade ile "oğlun iyileşti. Şimdi adağını yerine getirmen lâzım. Yoksa Allah'ın musibetleri bitmez. Başına daha ağır bir belâ gelecektir" diye seslenir.
Kadın, Allah'a verdiği sözden kaçmayacağını anlayınca biricik oğlunu yanına çağırarak durumu açıkça anlatır ve oğluna şöyle der; "şimdi hemen git bana mezar biçiminde bir kuyu kaz. Ağır hasta olduğun günlerde Allah'a verdiğim sözü yerine getirerek yedi günlüğüne kuyuya gireceğim. Eğer yaşayacak günlerim varsa, yedi günün sonunda sağ salim çıkarım da tekrar burada yaşarız Eğer günlerim dolmuş do gireceğim kuyudan çakamazsam tam adak borcumu ödemiş olarak ödemiş olarak mezara gireceğim.
Oğlu mezar biçimindeki kuyuyu hazırladı ve kadında canlı olarak adak borcunu ödemek üzere içine girdi. Kuyuya girer girmez Cenâb-ı Hakk'ın yardımıyla etraftan bir deliğin açıldığını gördü. "Ulu Allah'ım! Bütün beşerî gücümü ve imân kuvvetimi yoluna koyarak yaşama arzumu tepiyor ve sana vermiş olduğum sözü yerine getirmeye geliyorum. Allah'ım, beni karanlık ve dar kuyunun cana kasteden her türlü kazasından sen koru." Duası biter bitmez gördüğü delikten karanlık mezara ışıklar süzülüyordu.
Az sonra daha da genişleyip orta büyüklükte bir pencere halini alan mezar deliğinden ötelere bakınca renkli, ışıklı ve yeşillikler içinde yüzen, akarsulu bir bahçe gördü. İki kadın bahçe içinden ilerleyerek ona doğru geliyorlardı. Kadınlar epeyce yaklaştıktan sonra ona seslendiler: "ey dünyalı kadın! Aziz misafirimiz! içine kapandığın kuyudan çık da bizim yanımıza, şu sevimli bahçeye gel."
Kadın sevinç içinde mezardan çıkarak içinde akarsuların çağıldadığı, tatlı sesli kuşların ötüştüğü bahçeye girdi. Üç kadın birlikte yeşillikler içinde bir müddet beklediler ve bahçenin ortasında geniş bir havuzun yanıbaşında oturdular.
Birlikte oturunca dünyalı kadın meraklı bakışlarla yanındaki kadını süzdü. Kadınlardan birinin başına renkli bir kuş konmuş, kanatları ile yelpazeliyordu. Öbür kadının başına da bir kuş konmuş, fakat sert ve uzun gagası ile kadının saçını başını durmadan yoluyordu. Önce kuşun kanatları ile yelpazelediği kadına dönerek sordu; "bu yüksek dereceye hangi iyiliğin sayesinde ulaştın?"
Kadın bu soruya şöyle cevap verdi; "dünyada iken sevgili bir kocam vardı, onun her sözünü tutardım; o itaatim sayesinde bu dereceye ulaştım."
Dünyalı kadın, birinci kadından cevap aldıktan sonra bu sefer öbür kadına dönerek sordu; "Peki, sen ne kötülük ettin de bu iri gagalı kuş durmadan başını oyuyor?" Kadın içini çekerek konuşmaya başladı; "İyi huylu ve temiz bir kadındım. Dünyada elimden geldiği kadar Allah'a karşı olan vazifelerimi yerine getirdim Çok kimselere iyilik ettim. Herkes benden memnundu. Bazen emirlerinden dışarıya çıkıyordum. Şimdi halimi görüyorsun. Aslında iyi bir insan olduğum için Ulu Allah (c.c.) bana bu yeşil bahçelik yerde kalma müsaadesini verdi. Fakat kocamı memnun edemeden öldüğüm için de başımı durmadan oyan bu kuşun işkencesine mahkûmum.
Ne olur, sana yalvarıyorum. Sen tekrar dünyaya döneceksin. Sana kocamın adını ve oturduğu yeri söyleyeyim. Kocamla görüş; ona durumumu anlat ve namıma ondan rica et de hakkını helâl etsin. Ben de bu işkenceden kurtulayım." Dünyalık yedi gün dolunca kadınlar misafirini götürüp kuyusuna koydular. Zaten tam o sırada mezarın başından kazma sesleri geliyordu. Kadını oğlu yedi gün önce canlı olarak mezara gömdüğü annesini kurtarmaya koşmuştu.
Oğlu sıhhate kavuştuğu takdirde Allah'a adadığı borcunu selâmetle yerine getiren kadın, kuyudan çıkarak evine varınca uzak-yakın çevrede oturan herkes ziyaretine geldi. Bu ziyaretçiler arasında öbür dünyada sert gagalı kuşun başını oyduğu kadının kocası da vardı. Kadın, eşinin öbür dünyadaki çektiği işkenceyi adama anlattı ve yaptığı ricalar üzerine adam hakkını ölü eşine helâl etti.
Kadın o gece rüyasında işkence çeken kadını gördü; kocasının hakkını helâl etmesi üzerine azabı son bulmuştu ve dünyalı kadına arabuluculuk ettiğinden ötürü teşekkür ediyor; durmadan dualar ediyordu.
Allah (c.c.) bütün müslüman kadınlarını namus ve iffet yolundan ayrılmayarak, Allah'ın emrettiği gibi kocalarına itaat eden kimselerden eylesin, âmin!
Bir gün oğlu iyileştiği takdirde canlı olarak yedi günlüğüne mezara girmeyi Allah'a adadı. Günlerden bir gün kadının neredeyse ümidini tamamen keseceği bir sırada genç delikanlı iyileşiverdi. Kadın hudutsuz sevinçler içinde Allah'a şükürler ediyorsa da tatbiki oldukça zor ve hatta tehlikeli adağını yerine getirmeye yanaşmıyordu.
Bir gece rüyasına giren meçhul bir ses kadına sert ve ciddî bir ifade ile "oğlun iyileşti. Şimdi adağını yerine getirmen lâzım. Yoksa Allah'ın musibetleri bitmez. Başına daha ağır bir belâ gelecektir" diye seslenir.
Kadın, Allah'a verdiği sözden kaçmayacağını anlayınca biricik oğlunu yanına çağırarak durumu açıkça anlatır ve oğluna şöyle der; "şimdi hemen git bana mezar biçiminde bir kuyu kaz. Ağır hasta olduğun günlerde Allah'a verdiğim sözü yerine getirerek yedi günlüğüne kuyuya gireceğim. Eğer yaşayacak günlerim varsa, yedi günün sonunda sağ salim çıkarım da tekrar burada yaşarız Eğer günlerim dolmuş do gireceğim kuyudan çakamazsam tam adak borcumu ödemiş olarak ödemiş olarak mezara gireceğim.
Oğlu mezar biçimindeki kuyuyu hazırladı ve kadında canlı olarak adak borcunu ödemek üzere içine girdi. Kuyuya girer girmez Cenâb-ı Hakk'ın yardımıyla etraftan bir deliğin açıldığını gördü. "Ulu Allah'ım! Bütün beşerî gücümü ve imân kuvvetimi yoluna koyarak yaşama arzumu tepiyor ve sana vermiş olduğum sözü yerine getirmeye geliyorum. Allah'ım, beni karanlık ve dar kuyunun cana kasteden her türlü kazasından sen koru." Duası biter bitmez gördüğü delikten karanlık mezara ışıklar süzülüyordu.
Az sonra daha da genişleyip orta büyüklükte bir pencere halini alan mezar deliğinden ötelere bakınca renkli, ışıklı ve yeşillikler içinde yüzen, akarsulu bir bahçe gördü. İki kadın bahçe içinden ilerleyerek ona doğru geliyorlardı. Kadınlar epeyce yaklaştıktan sonra ona seslendiler: "ey dünyalı kadın! Aziz misafirimiz! içine kapandığın kuyudan çık da bizim yanımıza, şu sevimli bahçeye gel."
Kadın sevinç içinde mezardan çıkarak içinde akarsuların çağıldadığı, tatlı sesli kuşların ötüştüğü bahçeye girdi. Üç kadın birlikte yeşillikler içinde bir müddet beklediler ve bahçenin ortasında geniş bir havuzun yanıbaşında oturdular.
Birlikte oturunca dünyalı kadın meraklı bakışlarla yanındaki kadını süzdü. Kadınlardan birinin başına renkli bir kuş konmuş, kanatları ile yelpazeliyordu. Öbür kadının başına da bir kuş konmuş, fakat sert ve uzun gagası ile kadının saçını başını durmadan yoluyordu. Önce kuşun kanatları ile yelpazelediği kadına dönerek sordu; "bu yüksek dereceye hangi iyiliğin sayesinde ulaştın?"
Kadın bu soruya şöyle cevap verdi; "dünyada iken sevgili bir kocam vardı, onun her sözünü tutardım; o itaatim sayesinde bu dereceye ulaştım."
Dünyalı kadın, birinci kadından cevap aldıktan sonra bu sefer öbür kadına dönerek sordu; "Peki, sen ne kötülük ettin de bu iri gagalı kuş durmadan başını oyuyor?" Kadın içini çekerek konuşmaya başladı; "İyi huylu ve temiz bir kadındım. Dünyada elimden geldiği kadar Allah'a karşı olan vazifelerimi yerine getirdim Çok kimselere iyilik ettim. Herkes benden memnundu. Bazen emirlerinden dışarıya çıkıyordum. Şimdi halimi görüyorsun. Aslında iyi bir insan olduğum için Ulu Allah (c.c.) bana bu yeşil bahçelik yerde kalma müsaadesini verdi. Fakat kocamı memnun edemeden öldüğüm için de başımı durmadan oyan bu kuşun işkencesine mahkûmum.
Ne olur, sana yalvarıyorum. Sen tekrar dünyaya döneceksin. Sana kocamın adını ve oturduğu yeri söyleyeyim. Kocamla görüş; ona durumumu anlat ve namıma ondan rica et de hakkını helâl etsin. Ben de bu işkenceden kurtulayım." Dünyalık yedi gün dolunca kadınlar misafirini götürüp kuyusuna koydular. Zaten tam o sırada mezarın başından kazma sesleri geliyordu. Kadını oğlu yedi gün önce canlı olarak mezara gömdüğü annesini kurtarmaya koşmuştu.
Oğlu sıhhate kavuştuğu takdirde Allah'a adadığı borcunu selâmetle yerine getiren kadın, kuyudan çıkarak evine varınca uzak-yakın çevrede oturan herkes ziyaretine geldi. Bu ziyaretçiler arasında öbür dünyada sert gagalı kuşun başını oyduğu kadının kocası da vardı. Kadın, eşinin öbür dünyadaki çektiği işkenceyi adama anlattı ve yaptığı ricalar üzerine adam hakkını ölü eşine helâl etti.
Kadın o gece rüyasında işkence çeken kadını gördü; kocasının hakkını helâl etmesi üzerine azabı son bulmuştu ve dünyalı kadına arabuluculuk ettiğinden ötürü teşekkür ediyor; durmadan dualar ediyordu.
Allah (c.c.) bütün müslüman kadınlarını namus ve iffet yolundan ayrılmayarak, Allah'ın emrettiği gibi kocalarına itaat eden kimselerden eylesin, âmin!